Elazığ'ın Harput Mahallesi'nde bulunan Arap Baba Türbesi, içinde yer alan ve mumyalanmadığı halde yaklaşık 700 yıldır bozulmamış olan cesediyle dikkat çekmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün izniyle bilim insanları tarafından türbeden alınan bu naaş, incelenmek üzere Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürülmüştür. Bu cesedin, mumyalanmadan bozulmadan kalmasının sırrı çözülmeye çalışılacaktır.

Elazığ'ın Harput Mahallesi'nde bulunan Arap Baba Türbesi'ne Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün izniyle gelen bilim insanları, türbede yer alan ve yaklaşık 700 yıllık olduğu tahmin edilen Arap Baba'nın sanduka içindeki naaşını alarak Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürmüşlerdir. 700 yıl geçmesine rağmen mumyalanmadan bozulmadan kalan cesedin sırrının yapılan incelemelerle ortaya çıkarılmaya çalışılacağı belirtilmiştir. Üniversitede yapılacak çalışmalarda, Arap Baba'nın kesin yaşının da belirlenmesi hedeflenmektedir.

Kaynaklara göre, Arap Baba Harput velilerindendir. Gerçek adı Yusuf, babasının adı ise Arabşah'tır. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Doğum tarihi ve yeri bilinmemektedir. 13. yüzyılda yaşadığı rivayet edilen Arap Baba, Harput'un fethi için gelen Selçuklu komutanlarındandır ve aynı zamanda büyük bir velidir. İslamiyet'i yaymak için bazen kılıç kullanmış, çoğu zaman ise insanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasihatlerde bulunmuştur. Ölüm tarihi bilinmemektedir. Arap Baba Türbesi, 1279 tarihinde inşa edilmiştir. Türbenin alt kısmında kabir odası, üst katında ise ziyaret edilen sanduka yer alır. Arap Baba'nın kabrinin bir özelliği de naaşının herkesçe görülecek şekilde açıkta olmasıdır.

Efsaneye göre, çok eski yıllarda Harput'ta büyük bir kuraklık başlamış, yağmurlar yağmıyor ve otlar yeşermez olmuştur. İnsanların yağmur duasına çıkmaları da fayda etmemiştir. Bir gece Harput'ta Arap Baba Türbesi'ne yakın evlerden birinde oturan Selvi adlı yaşlı bir teyze rüyasında, Arap Baba'nın türbedeki naaşının başını keserek bir dereye attığında yağmurun yağacağını görmüştür. Komşularına anlattığı rüyası tüm Harput'a yayılmıştır. Haftalar geçmiş ve Harput'a bir damla yağmur düşmemiştir. Kıtlık kapıdaymış. Çaresiz kalan halk, Selvi nineyi Arap Baba'nın başını kesme konusunda ikna etmeye çalışmışlar. Ancak yaşlı kadın buna cesaret edemeyince, bir gece evi etrafında toplanıp evini taşlamaya başlamışlar. Ertesi gün yaşlı kadın çaresiz şekilde içindeki korkuları bastırarak, Arap Baba'nın türbesine gitmiş ve cesedin başını kesip dereye atmıştır. Bunun üzerine yağmurlar başlamış, ancak kıtlıktan daha büyük bir felaket yaşanmıştır. Seller olmuş, dereler taşmış. Yağmurlar rahmet olmaktan çıkıp felakete dönüşmüştür. Yine bir gece Selvi nine rüyasında bu defa Arap Baba'yı görmüş. Eğer başını attığı dereden alıp yerine koymazsa yağmurların dinmeyeceğini ve kadının da başına kötü şeyler geleceğini söylemiş. Kadın, sabah korkuyla uyanıp dereye gitmiş, kesik başın derenin kenarında durduğunu görmüş ve hemen alıp sandukadaki yerine koymuş. Ardından yağmurlar dinmiş ve her şey eski haline dönmüştür.